17 Mart 2008 Pazartesi

AJDAR’LA 15 DAKİKA

Herkes onu popstar, tırtstar gibi yarışmaların ilkinde, elemeler sırasında gösterdiği sıradışı performansı ile tanıdı. Üstelik her seferinde mağrur bir ifadeyle ‘Ben makina mühendisiyim yani mechanic engineering!’ diyerek sahip olduğu statüyü hiçbir zaman kimseden saklamadı. ‘Artık on bin dolar verin öyle çıkayım programınıza, ben Türkiye’nin hiperstarıyım!’ nidalarıyla da olayımıza son noktayı koydu. Tabi ki son yılların en büyük popüler kültür abidesi biricik Ajdarcığımızdan bahsediyorum. Onun nev-i şahsına münhasır kişiliği, sahnedeki duruşu, Freddy Mercury’e taş çıkartan vokal performansı ve yasak dans Lambada’dan sonra gelmiş geçmiş en ateşli dansı başka, bambaşka doğrusu.Yaptığı işler gülünç bulunsa da, hakkında pekçok kişi dalga geçse de benim gibi, aslında geriye dönüp baktığımız vakit pop müzik sayesinde(!) Ajdar tarzı pekçok dumurize olayla kaşılaştığımızı düşünüyorum, bu vesileyle de Ajdar Anik ekseninde ve absürdizm çerçevesinde , 90’lı yıllar ile birlikte ülkenin en önemli müzik kültürü ve endüstrisi haline gelen pop müziğimizi şöyle bir masaya yatırmak, neşteri vurmak iyi olur kanaatindeyim.

Şu an Türkiye’nin en büyük popüler kültür olayı kuşkusuz Ajdar. Her talk showda o, her sabah programında o, gerek görsel, gerekse yazılı basında, evde, okulda, işyerinde, her zaman ve her yerde hakkında en çok bahsedilen, en çok tartışılan yine o. Sadece kendisi değil, yaratmış olduğu eserleri de çok konuşuluyor, hatta bu eserler dizi senaristlerine o kadar büyük ilham kaynağı oluyor ki, bu senaristler, onun sayesinde dünyada eşi benzeri olmayan senaryolar ortaya çıkarıyor (bkz. Sağır Oda). Herşeyden önce Ajdarcığımız dikkat ediniz ki o ilk düzenlenen bu gaydırı gubbak yarışmadan geriye elimizde kalan son eser. Hatırlar mısınız, o yarışmada ne Bayhanlar vardı, ne Elenalar, Barışlar veya yarışma şampiyonu Abidinler vardı? Ne oldu onlara? Kimin esamesi okunuyor hala? Tabi ki de Ajdar’ın. O halde görüyoruz ki bu adam sanılanın aksine o yarışmanın en büyük galibi. Bir de efsane eser ‘Çikita Muz’a yine efsane bir klip çekmiş ki, şöyle ekran karşısına geçip beş kilo da muzu alıp Ajdar’a baka baka afiyetle işkembeye indiresiniz geliyor. İşte bu adam bu yazıda bana malzeme olduğu gibi pekçok insana da malzeme oldu ve insanlar bu kişinin sayesinde bilhassa televizyoncular çok güzel ratingler elde etti, çok güzel ekmekler yedi. Millet sıkıştı mı, hooooop! hemen Ajdar’ı çıkardı ekrana, hem o insanlar maytabını geçti, hem de Ajdar şovunu yaptı. Aslında mutualist bir yaşam biçimi var Ajdar ve insanlar arasında. Alan memnun, satan memnun yani. Bazen kendi kendime acaba Ajdar gerçekten bir kariyer planlaması yaptı mı ilk ekrana çıktığı zamandan önce diye sormadan edemiyorum, çünkü en büyük stratejistlerin bile böyle bir başarıya imza atmaları hakikaten çok zor. Düşünsenize bu adam bu ülkede 3 senede zirve oldu çıktı. Üstüne üstlük bu adam Andy Warhol’u, hani şu ‘Herkes hayatında 15 dakikalığına ünlü olacak.’ diyen zatın bile mezarında kemiklerini sızlattı.

Bilirsiniz ki, Pop Art’ın en büyük temsilcilerinden birinin söylediği bu söz, popüler kültürün en görkemli tanımıdır aslında. Şöyle geriye dönüp baktığımızda özellikle 90’lar ile birlikte doruk noktasına ulaşan pop müzİğimizde Ajdar’a örnek olan pekçok insan görüyoruz aslında. Küçük, bir parlamış, sonra kaybolup gitmiş, silik örneklerden ziyade daha tanınan isimlerle örnek vermek gerekirse bir zamanlar çocukluğumuzun en moda şarkısı ‘Abone’ ve Yonca Evcimik’i ilk sıraya koyabiliriz eğer kronolojik bir biçimde gidersek.‘Vay be, ne sözler yazmış!’ dediğimiz Sezen Aksu’nun gerçekte pekçok duygu yüklü şarkısını (bkz. Firuze) yazmış olan Aysel Gürel’in sahip olduğu bu manalı ve duygu yüklü sözler o dönemde Yoncimik’i epey bir meşhur etmiş, sonrasında bu hanım, mevzuu, ‘Oldu, gözlerim doldu!’ya kadar getirerek ne denli önemli işler yaptığını herkese ispat etmişti.Yine aynı dönemde bir de Hakan Peker vaka-i vakvakiyesi var ki, evlere şenlik. ‘Hey Corç, versene borç, olmaz Maykıl, yandan kaykıl’ gibi tasavvufa, aşka, şaraba göndermeler yapan(!) bu yüce eser de o dönem pek bir dilimizde idi. Sonra ‘Hadi Yine İyisin’ vardı, Tayfun o dönemin milli Travoltası idi, ki bu adamın Yeni Türkü gibi bir gruptan ayrılıp böyle bir imajla birdenbire sahalara dönmesi de en az Ajdar kadar bambaşkaydı. Sonra, Tarkan kıl, yün, tüy, kıymık oluyordu, Mustafa kazak ördürüyordu da müzikseverleri de zevkten öldürüyordu.

Hadi bunları geçtik, peki 7’den 77’ye bu ülkede pekçok kişinin sevdiği, saydığı ve bu ülkenin kanımca en büyük müzik adamlarından olan rahmetli Barış Manço’ya ne demeli? Kendisi ki, henüz 17 yaşında iken, pekçok müzik dahisinin bir araya gelip yazmakta zorlanacağı ‘Kol Düğmeleri’ gibi harika bir şarkı ile yoluna başlamış bu adamın, kariyerinin son demlerine doğru nereye, kimlere hizmet ettiği belirsiz ‘Ayı’, ‘Süleyman’ gibi parçalarla o dönemde Türk müziğinde absürdizm akımını başlatarak bugünkü gençlere yol göstermesi, apayrı ve yepyeni ufuklar açması da incelenmesi gereken ayrı bir durum. Yine Barış Manço gibi Sezen Aksu’da da, MFÖ’de de bazen, ‘Ne yapmış, ne demek istemiş bu?’ dedirten absürt şeylerle karşılaşmak mümkün. Açıkçası bu durum açık bir imam-cemaat ilişkisi ve imamlar böyle yapıyorsa eğer, cemaat içinde aciz bir kul olan Ajdar bin Muz-ül Çikita neler yapmasın? ‘Nane, Limon Kabuğu’na onay veriyor da bu millet, neden salt ‘Nane’ benimsenmesin, sevilmesin, el üstünde tutulmasın bu memlekette?

Sonra, yaklaşık 20 yıldır kimse de bunlara ‘Hemşerim, du bakam bi hele!’ demedi. Aksine halk daha da benimsedi bu kişileri. El üstünde tuttular, alkışladılar, hürmet gösterdiler. Mesela, bir de İsmail YK gibi bir ekürisi var Ajdar’ın, uluslararası da bir üne sahip bu sanatçı(!), çok ciddiyim. Herkes onun şarkılarına da çok atıp tutuyor ama herkes de ‘Şapır Şupur’u ‘Bomba Bomba’yı bal gibi biliyor, şarkı listelerinin vazgeçilmez parçaları arasına bunları da gözleri kırpmadan koyup, çatır çatır da dinleyip, bu şarkılara eşlik ediyorlar. Yani aslında bu insanlar bir bakıma toplumun aynası. Biz bu insanlara ayar verdiğimizi zannediyoruz ki, o ayar ışınları aynaya çarpıp geri yansıyor ve aslında ayarı biz yiyoruz da haberimiz olmuyor.

Özetlemek gerekirse, herkes bu ülkede ciddi biçimde iyi ya da kötü 15 dakikalığına şöhret oluyor, dimağlarımız böylesine fantastik, Marvel Comics’in çizerlerinin bile yaratmakta güçlük çekeceği isimlerle bir doluyor, bir boşalıyor ama dolması boşalmasından o kadar hızlı gerçekleşiyor ki, gün gelecek bu insanlar sayesinde çipi yakacak duruma geleceğiz. Bu ülkedeki insan erozyonunun, sanat erozyonunun en kısa zamanda Hayrettin Karaca duyarlılığına ve mantığına sahip hayırsever insanlar tarafından dur denilmesi ve gerçek sanatın en kısa zamanda hak ettiği yeri bulması dileğiyle...

Hiç yorum yok: