17 Mart 2008 Pazartesi

SALT ROCK: MALT

Güzel bir yaz akşamı, bir çınar altında, orta yaşlarına yaklaşmış, Teoman’ın tabiriyle ( bkz. “Zamparanın Ölümü”) bir “bar filozofu” ağabeyimle çakırkeyif bir halde, hoş bir muhabbet içindeyken, konu dönüp dolaşıp Türk rock’ına geldiğinde, yeni yetme tiplerin müzik yapmalarını eleştirmiş ve ‘O yaşında mı dünyayı değiştirecek bunlar, hangi tecrübeyle, hangi bilgiyle?’ demiş ve Mevlana’nın tabiriyle kişi ‘Hamdım, piştim, yandım.’ demeden, o kişiden, yine o kişiyi dikkate alır bir şey beklemem gerektiğini söylemişti. Sonradan çok hak verdim kendisine. Aslında benim de müzik konusunda uzun zaman kafamı kurcalayan meselelerden birisidir bu hayat tecrübesi mevzuu. Belki de bu yüzdendir Türkiye’de çoğu insanın ölüp bittiği Mor ve Ötesi’ni bu kadar samimiyetsiz bulmamın ve o dönemde piyasada olan pek çok rock grubun dinlememe rağmen (96- 99 arasıdır bahsettiğim yıllar.) bu gruba bir türlü ısınamamamın nedeni. Gerçekten sıkı takipçileri bilirler ki, (Ben bu takipçileri “Cambaz” öncesi, cambazlık yapmayan gerçek rocker tayfası diye nitelendiriyorum!) 17- 18 yaşlarındayken ilk albümlerini yapmışlardı Mor ve Ötesi elemanları, yani daha ergenlik dönemindeyken bir şeyler başarmaya çalışmışlar, tabi ki ipleyen pek olmamıştı bu çocukları ve sonuçta bu kadar popüler olmaları neredeyse bir 10 seneyi bulmuştu grubun.

Neyse efendim, konumuz zaten Mor ve Ötesi değil. Aslında bu ay daha başka türlerle ilgili bir şey yazmayı düşünürken son dönemde sıkıntısını çektiğimiz rock müzikteki kaliteli albüm ve kaliteli yeni grup sorunsalına, bir grup son noktayı koydu bu sıralar ve beni yüz seksen derece geri döndürdü fikrimden: “Malt”. Hani yukarıda belirttiğimiz Mevlana felsefesine tam örnek teşkil edecek bir grup Malt. Hiç yakışık almazdı eğer es geçseydik bu yeni grubu.

Efendim, Cenk-Erdem ikilisini pek çoğumuz bilir. İşte, bu ikilinin Cenk Bey’i aslında yıllardır bir yandan geyik muhabbetlerine devam ederken, bir yandan da müzikle haşır neşir olmuş. Hatta Avrupa Yakası’nın jingleı bile kendisinden çıkmış. Daha sonra bir barda dinleyip beğendiği ‘Spitney Beers’ (Şimdilerde ismi ‘Üçnoktabir’ oldu, hatta ‘Barda’ filminin müziklerini yaptılar bu aralar hatırlarsanız.) elemanlarını deyim yerindeyse kafalayarak bu albümü meydana getirmişler. Vokalde Cenk Durmazel ( Cenk Bey), gitarda Barış Ertunç, bas gitarda Cenk Turanlı ve davulda Güray Gürsoy’dan oluşuyor topluluk Şahsi kanaatim son dönemde çıkan gruplar içerisinde soundu hard rock’a en yakın grup. Tamamen batılı ve sert bir sound, kesinlikle başka türlerden bir etkileşim yok, gerek Anadolu rock olsun, gerek caz, funk falan. Bu da bence Türk rock’ında bir eksiklikti, zira bizim rockçılar illa ki bir harmanlama sevdasındadırlar nedense; desteklerim bu düşünceyi ama böylesine bir müziğe de insan muhakkak ki ihtiyaç duyuyor.

Gelelim yukarıda belirttiğimiz işin tecrübe kısmına. Bu adamların hepsi gençliklerinden beri müzikle haşır neşir olmuş insanlar. Cenk Durmazel, 92’de ‘Badluck’ isimli grubuyla albüm çıkarıp vokalistlik yaparken, grubun o sene içinde, Bon Jovi Türkiye’ye geldiğinde alt grubu olarak sahneye çıkmışlığı bile var. Barış Ertunç ve Güray Gürsoy death metal yapan ‘Antisilence’ grubunda 90’lı yıllarda albüm yapıp çalarlarken, Cenk Turanlı’nın ise Vega’dan Aylin Aslım’a ( Antisilence da aralarında var.) pek çok gruba ve şarkıcıya çalmışlığı var. Badluck ve Antisilence şu an var olmayan gruplar. Nedeni ise çok basit kanımca: Tecrübe eksikliği. Gerek müzik konusunda olsun, gerekse hayatın öğrettikleri olsun, pek çok eksikleri oldukları için gençlik yıllarında ilk çıktıkları yollarından saptıkları çok açık. Şimdi ise 30’larına gelmiş 4 adam ve hem sözler, hem de müzik açısından çok başarılı bir albüm var karşımızda: “Kendi Adını Taşıyan İlk Albüm”. Durmazel’in yıllardan beri hayata tiye alan duruşu yazdığı sözlerde de devam ediyor ama daha ciddi bir duruşla ve tabi ki hayatın ona öğrettiklerini hesaba katarak. Yani dinledikten sonra, üzerinde düşündürmeyi başarmış ironiye sahip sözler yazmış ve takdiri hak ediyor. Aslında yıllarca Müebbet Muhabbet tarzı programlar yapıp geyik muhabbeti denince akla gelen ilk isimlerden biri olması, onun için ilk etapta bir dezavantaj, ama kesinlikle önyargılı davranılmamalı kendisi, sözleri ve grubun müziği hakkında. Vokali ise oldukça başarılı ki Türkiye’nin epeyce eski rock vokalistlerinden biri olduğunu zaten belirttik, fazla söze gerek yok. Bir de unutmadan, kendisi de İTÜ’lüdür, bilenler bilir ( Maden Mühendisliği). :)

Diğer grup üyelerini değerlendirirsek; grup sounduna çok şey kattıkları belli oluyor. Bunda üçünün de Antisilence gibi en sert rock türlerinden birini icra eden( death metal) bir grupta yıllarca çalmalarını etkisi büyük. Ayrıca yine yıllarca barlarda çalarak da işin iyice ustası olmuşlar, sonuçta ortaya kendi tabirleriyle ‘saf rock’ ortaya çıkmış. Buradan Cenk Turanlı için ekstra bir şey söylemek gerekirse, bas gitarının tonu hakikaten muhteşem ve kulağa gümbür gümbür geliyor, eline sağlık diyelim. Ayrıca Turanlı ve Ertunç hala ‘Üçnoktabir’ grubuyla da çalmaya devam etmekteler. Albümde öne çıkan şarkılar, klip şarkısı ‘Aşkın Gözü’, ‘Gol’, ‘Portakal’, ‘Deprem’, ‘Motor’ ve ‘Aşk Şarkısı’. Klipleri de fena olmamış grubun, zira klibi davulcuları Güray Gürsoy çekmiş, yani bir nevi bedavaya getirmişler.

Bu aralar, sürekli aynı grupları ve şarkıları dinliyorsanız bir rock sever olarak, Malt’ın sıkı ve sert müziğinin sizi açacağı kanaatindeyim. Grup asıl niyetlerinin sadece rock yapmak ve bol bol konser vermek olduğunu söylemiş. Biz de gerçekten ‘sadece rock’ yapan bu grubun samimiyetine inanalım derim. Çünkü daha önceden de belirttiğimiz gibi Türk rock müziği maalesef ki ülkemizde yaygınlaşırken, kalitesizleşiyor ve Malt da bu duruma en güzel tepkilerden biri. Güzel müziklerin her zaman hak ettiği değeri bizlerden görmesi dileğiyle, muhabbetle…

Hiç yorum yok: