17 Mart 2008 Pazartesi

DOLAPDERE BIG GANG OLAYI VE TÜRLER ARASI GEÇİŞLER

Son dönemde bir hayli popüler oldu Dolapdere Big Gang. İşte, Okan Bayülgen’in programında göründüler, televizyonculara röportaj verdiler vs. Aslında 2004’ten beri İstanbul’un çeşitli mekanlarında sahne alıyorlardı ama yakın tarihte çıkarmış oldukları ‘Local Strangers’ albümleriyle daha geniş kitlelere seslenerek benim gibi pekçok kişinin beğenisini kazandılar. ( Bu arada grupla tanışmamı sağlayan yazar arkadaşlarımızdan Artun’a da buradan teşekkür ederim.) Hepimizin aşina olduğu yabancı parçaları Türk müziği enstrümanlarıyla yeniden yorumlayan grup yapmış oldukları işle Türk müzikseverlere yepyeni bir tat, yepyeni bir renk sundular. Yalnız yabancı pop ve rocktan arabeske doğru olan bu türler arası keskin geçişi acaba gerçekten kaldırabilecek seviyede miyiz, o konuda bir takım şüphelerim var maalesef. O yüzden hem albümün, hem de grubun kendimizce bir analizini yapalım, hem de türler arasındaki geçişin yaratacağı muhtemel sorunlara da şöyle bir değinelim.

Grubun kısa geçmişine baktığımızda, DJ Önder Ulugür tarafından temelleri atılan grup, müzik konusunda birbirinden yetenekli Dolapdereli gençlerin bir araya gelmesiyle kurulmuş. Yazının başında da belirttiğimiz gibi değişik mekanlarda konserler veren grup 2.5 sene içerisinde kendi çapında bir taraftar grubu yaratmayı başarmış ve çok başarılı geçen bu kısa süreç onlara bir albüm hazırlamaya kadar götürmüş. Nez, Hayko Cepkin gibi ünlü şarkıcı ve müzisyenlerle de kendi sahnesini paylaşan grup, önceleri enstrümantal olarak yorumladıkları yabancı şarkılara daha sonraları vokal de ekleyerek ‘Local Strangers’ albümünü ortaya çıkarmışlar. Albümde birbirinden ünlü şarkıların Türk müziği icraları bulunmakta. Albümün açılış şarkısı olan Sting’in ‘Englishman In New York’ şarkısına epeyce çalıştıkları hemen belli oluyor, özellikle klarinet çok başarılı. Deep Purple’ın efsane riffli şarkısı ‘Smoke On The Water’ın kanunla girişi ilk dinlediğinizde yüzünüzde hoş bir tebessüm oluşturuyor. Albümün en efkarlı parçası olan ‘Losing My Religion’ın düzenlemesi de yine bir o kadar efkarlı olmuş ki, artık rakı sofralarının vazgeçilmez şarkısı olabilecek kıvamda. Kanımca orijinalinden daha başarılı yorumlanan iki şarkı var. Bunlardan biri Michael Jackson’ın ‘Billie Jean’i ve Simply Red’in ‘Something Got Me Started’ı. İki parçanın düzenlemesi grubu ayakta alkışlatacak cinsten, özellikle solist Emir Yeşil bu şarkılarda en başarılı performanslarını sunmuş. Diğer şarkılarda yorum açısından başarılı, hatta meşhur ‘La Isla Bonita’yı sözler girmeden anlayabilene aşkolsun, intro muhteşem.

Parçaların altyapılarının ve vokallerinin üzerinde fazla oynanmaması yerinde olmuş, böylelikle şarkılar kendi doğasını kaybetmemiş ki, ülkemizde yapılan kaplamalarda (cover) müzisyenlerin en çok kaybettikleri nokta bu oluyor genelde. Hemen tezimizi örneklersek Murathan Mungan’a ithafen yapılan ‘Söz Vermiş Şarkılar’ albümünde Aylin Aslım’ın yorumladığı ‘Terkeden’ şarkısının tamamen değiştirilip bambaşka bir şekilde yorumlanması ve sonuçta şarkının bütün kıymetini yitirmesi. Dolapdereliler buna şarkılarda müsaade etmemiş ve sonuçta ortaya çıkan iş takdire şayan olmuş. Grup üyelerinden de bahsedecek olursak eğer, ilk kurulan kadro ile şimdiki kadro neredeyse tamamen farklı. Dikkat çeken en önemli nokta ise, şu anki grup üyelerinin yaşlarının 25 ile 17 arasında değişmesi. Bu kadar genç olup da bu kadar kusursuz çalmaları ise takdir edilmesi gereken ayrı bir başarı ki zaten bu durum Dolapdereliler’in genlerinden geliyor. Okuduğum bir röportajında Hüsnü Şenlendirici ‘ TRT kadrosunda çalan müzisyenlerin bile %80’i Romandır.’ demişti ki bu söz aslında bu insanların konu müzik olduğunda ne kadar başarılı ve aranan kişiler olduklarının açık bir ispatı. 8 kişiden oluşan şu anki grup üyelerinin isimleri ve grup içindeki görevleri ise şunlar: Emir Yeşil (Vokal), Gökay Süngü (Keyboard), Mustafa Olgan (Kanun), İsmail Darıcı (Perküsyon), Aykut Sütoğlu (Klarinet, Trompet), Yusuf Çalkan (Keman), Memduh Akatay (Perküsyon) ve İrfan Keçebaşoğlu (Bas).

Şimdi gelelim ‘türler arasındaki geçiş’ meselesine. Son yıllarda sıkça karşılaştığımız bir durum ve Müslüm Gürses’in Teoman söylemesi, Ogün Sanlısoy’un Ferdi Tayfur yorumlaması gibi, bilhassa arabeskçiler ve rockçılar arasında abartıya kaçılmış durumda bu alış-veriş. Zıt kutupların aynı potada eritilebilmesi müzik açısından olumlu bir durum tabi, ancak yapılacak işin olayın tabiatını, altyapısını bozmaması şartıyla. Bu da muhakkak ki iyi müzik adamlarının bilgi ve kültürleriyle başarılabilecek bir durum. Hemen örnek vermek istersek bundan 3 yıl önce çıkan ‘Neredesin Firuze’nin film müziklerinin uyndırmış olduğu yankı. Bu albümdeki şarkılar, bu şarkılardan farklı tarzda müzik yapan şarkıcılar tarafından söylenmişti. Kanımca albüm öyle başarılıydı ki, hem farklı türler müthiş harmanlanmıştı, hem de Türk sinemasının en önemli eksiklerinden biri olan kaliteli ost (original soundtrack) yapabilme açısından büyük bir iş başarılmıştı. Işın Karaca’nın, sözleri Pir Sultan Abdal’a ait ‘Aynı Cemin Bülbülüyüm’ yorumu veya Karadenizli Fuat Saka’nın kendisi kadar Karadenizli olan otantik şarkısı ‘Kara Sevda’nın Özlem Tekin tarafından söylenmesi albümden verilecek güzel örneklerden sadece ikisi. Bu albüme en çok tesir edenler ise tabiki albümün prodüktörlüğünü yapan Sunay Özgür ve Ender Akay gibi iki bilgili ve başarılı müzik adamıydı. Yani mutfağınızdaki aşçınız iyiyse lokantanız iş yapıyor. Benim Dolapdere Big Gang’den yola çıkarak duyduğum asıl korku ise bu işin trend halini alarak her önüne gelenin kemanı, darbukayı kaptığı gibi, bütün yabancı şarkıları değiştirmeye kalkışması. Malum, ülkemizdeki mevcut piyasasında bu olmayacak bir şey değil, kaldı ki Dolapdere Big Gang’in kazandığı ivme, bir takım parayı, sanatın çok önünde tutan insanların iştahını kabartacak türden ve maalesef ki içinde bulunduğumuz toplumun yapısı da bunu yutmaya oldukça müsait. Kalitesiz işler yine kapımızda bekliyor olabilir.

Sözün özü, Dolapdere Big Gang’in yapmış olduğu müzik, yenilikçi açıdan değerlendirildiğinde çok başarılı, ama gelenekçi düşünceyle bakıldığında ise şüpheyi ve korkuyu ister istemez içimize sokuyor. Ümit ederiz ki, ilerleyen günlerde grubun taklitleri türemez ve sentez olarak önümüze sunulan bu hoş çalışma, içimizi bayıltan aşırı bayağılık halini almaz. Albümü dinlemeyenler arasında hem yabancı müziği seven, hem de göbek atmaya düşkünleriniz varsa eğer, ‘Enjoy The Silence’, ‘It’s Raining Man’ gibi şarkılar eşliğinde kurtlarınızı dökmek hoş bir anı ve tecrübe olacaktır sizin için, şiddetle tavsiye olunur. Bunun yanında grubun konserlerinin de son sürat devam ettiğini hatırlatalım ve konser performanslarının albümle kıyaslandığında eksiksiz olduğunu grubu kanlı canlı görmek isteyenler için bir kez daha buradan belirtelim.

Hiç yorum yok: