17 Mart 2008 Pazartesi

ANADOLU METAL’İN 20 YILI:POPÇULAR DIŞARIDA MI , İÇERİDE Mİ DURSUN?

Dergide ilk yazmaya başladığımda ilk yazım Yeni Türkü hakkındaydı ve o yazıda şöyle bir ifade kullanmıştım: “Seksenli yıllar Türkiye’deki müzik kültürünün değişimi açısından çok önemlidir. Bu yıllarda ortaya çıkan orijinal ve sağlam gruplar, sanatçılar bugün gelinen noktada çok önemli bir misyon yüklenmiş ve kazandıkları başarılar varlıklarını bugüne kadar sürdürmelerini sağlamıştır. Ezginin Günlüğü, Bulutsuzluk Özlemi, Pentagram ve Yeni Türkü gibi gruplar bunlara verilebilecek en önemli örnekler”. Evet, daha önce de belirttiğim gibi seksenli yıllarla birlikte önemli bir değişim gözlenmekteydi ve yukarıda sözünü ettiğimiz gruplar da bu değişimin en önemli halkalarından, mihenk taşlarından olmuşlardı. Şu an hepsi artık kültleşmiş, efsane olmuş gruplar ve işte, bu grupların içinde de en genci olan Pentagram da 20. yılını bu sene deviriyor. Geçen yıl Bulutsuzluk Özlemi 20. yıl konseri büyük yankı uyandırmış olacak ki, 2004’ten beri konser vermeyen Pentagram üyeleri daha bu senenin başında 2 konser birden verdi ve bu konserlerle onlar da 20. yılını sevenleriyle kutladı.

Şu an gelinen noktada en büyük emeği olan gruplardan biri Pentagram. Düşünsenize, o dönemde farklı olmanın sindirilemediği bir ülkede onlar, top sakalları, uzun saçları, küpeleri, yırtık kotları ve yaptıkları müzikle farklılığı yarattılar, hem de Barış Manço, Moğollar, Erkin Koray vs. gibi aykırı denebilecek seleflerinden de daha farklıydılar ve ülkemize metal müziği armağan ettiler. Aslında onlardan daha eski gruplar da var. Örneğin Whisky vardır, 1980 doğumludur. Epey de albümleri vardır ancak kurucuları Kamil Özaydın öldükten sonra eski ivmeyi yakalayamamışlardır. “Yak Bizi” diye bir şarkıları vardı, severek dinlerdim. Sonra 1985’te kurulan “Kronik” vardı, albüm çıkarmaları geç olmuştu (1992). Kronik, Pentagram, Whisky gibi bir o kadar da o dönemde albüm yapamamasına rağmen, konserler vermiş, yankı uyandırmış gruplar mevcuttu ve şimdi orta yaşlarında olan bu gençler o dönemin aykırıları olarak belki yine o dönemde kimi çevrelerce dışlanmış olsalar da, şu an gelinen noktada mücadelelerinde galip geldikleri açık bir şekilde görülüyor. Öyle ki, sadece biz İTÜ gençleri olarak bile aramızda rock, metal veya türevlerini dinlemeyenimiz, bu türlerin içinden bir tanesini, bu türlerden bir şarkıyı dahi beğenmeyenimiz hemen hemen yok gibidir, 20 sene öncesinin İTÜ profiliyle kıyaslanamayız bile bu konuda.

Buradan topu aslında Pentagram vesilesiyle diğer rockçılara atmak istiyorum. Her ne kadar bir kısmı Pentagram’ın 1997 “Popçular Dışarı” konserinde “Popçular Dışarı!!!” diye yuhalansalar da ve hatta yuhalanmaya şu anda da devam etseler de (Şebnem Ferah, Ogün Sanlısoy örnek verilebilir.) onlar da aslında pek çok şeyden taviz verip bu yola baş koyan insanlar ( Şebo severler bilirler, Şebo’nun ODTÜ İktisat’ı bırakarak İstanbul’a müzik yapmaya geldiğini. Ne güzel, şimdiye bir banka müdiresi olurdu, gül gibi geçinip giderdi!!!) ve bence her ne kadar eleştirilecek noktaları varsa da asla hakareti hak etmiyorlar. Kaldı ki, seviye düştü dediğiniz bir anda “Dönüşüm muhteşem olacak” nidalarıyla geri geliyorlar. Hemen örnek vermek istersek, Bülent Ortaçgil’in Teoman’ın, Teoman’ın da Bülent Ortaçgil şarkılarını yorumladığı son konser albümü, Teoman adına çok sevindirici bir gelişmedir, zira o da son zamanlarda müzikten ziyade daha başka işler yapıyordu veya bu işlerle gündem oluşturuyordu: Başarısız filmleri, profesörlerle sigara davaları, alkol problemleri, eski tadı vermeyen ve ısıtılıp önümüze sunulmuş hissi veren şarkıları vs… Hayırlı olmuştur kendisi adına, külliyatı renklenmiştir. Bu konuya değineceğiz tekrardan.

Şimdi dönelim asıl meselemize: Pentagram’ın 20 yılı. Aslında daha çok bir albüm eleştirisi yapmak isterdim ama Pentagram’dan 5 senedir pek bir şey çıktığı yok malumunuz. Şöyle kısa bir grup tarihçesi verelim, zira belki bilmeyen akadaşlar da olabilir. Çekirdek kadro başından beri Hakan Utangaç (ritm gitar), Cenk Ünnü (davul), Tarkan Gözübüyük’den (bas gitar) oluşmakta. Bu üyeler her albümde çalmışlar. Gruptaki en çok değişiklik vokalde ve solo gitarda yaşanmış. Albümlere dönecek olursak; “Pentagram” (1990) albümünde vokaller Hakan Utangaç tarafından yapılırken, şimdilerde blues takılan Murat Net de bu albümde solonun başındaydı. Ardından “Trail Blazer” albümünde (1992) herkesin bildiği iki isim vardı: Demir Demirkan (solo gitar) ve Ogün Sanlısoy (vokal), grubun efsane kadrolarından birini oluşturmuşlardı. Ardından Sanlısoy ayrıldı ve bence arabesk okusaydı Tatlıses’ten ya da Kırmızıgül’den daha fazla satacak bir adam geldi gruba: Murat İlkan. Şahsi fikrim, Türkiye'de her türlü şarkıcı ya da grup solisti içinde en iyi sese sahiptir bu adam. Herkesi cebinden çıkartacak bir ses ahengine sahiptir. 1997 çıkışlı efsane albüm “Anatolia”, 1998 canlı konser albümü “Popçular Dışarı”ndan sonra Demirkan ayrılır ve eskilerden Metin Türkcan dahil olur gruba. Bu kadro ile de 2001 “Unspoken” (Bu albüm yurtdışında da yayınlanmıştır) ve 2002 çıkışlı “Bir” albümleri yayınlanır ve ondan sonra grupta bir sessizlik vuku bulur. Kimisi prodüktör, kimisi klip yönetmeni olarak yaşamlarına devam ederler. 20. yıl konserlerine dönecek olursak eğer; açıkçası 4 Şubat konserini bilmem ama DVD ve albüm kaydı yapılacağı duyurulan 25 Mart konseri açıkçası biraz sönük geçti. Sanki millet kurtlarını ilk konserde dökmüştü de ikincisi biraz dinleti havasında kaldı. Hoş, kafalar yine sallandı, şarkılara yine bağıra çağıra eşlik edildi, popçular yine dışarıya davet edildi!! Belki en önemli eksiklik, grubun müziğinin olmazsa olmazlarından “ney”in konserde olmayışıydı. “Anadolu Metal” konseptine gölge mi düştü derken, grup ek bir enstrüman kullanmadan da kusursuz bir biçimde çaldı şarkılarını. Özellikle konserin ortasında Ogün Sanlısoy’un sahneye fırlayıp “Secret Missile”ı ilk günkü heyecanıyla söylemesi mükemmeldi, böyle performans ben de beklemiyordum, Ferdi Tayfur kaplayan (cover) bir adamdan!! Demek ki neymiş, “Popçular Dışarı!!!” demekle olmuyormuş, öz kaybolmadıkça insanın içinde. Böyle bir durum Metallica için de çok yapılır, bozuldular, yumuşadılar falan diye millet yakınır. Maalesef herkes de bilir ki, daha başarılısı yoktur türünde, hem müzikalite olarak, hem şan şöhret, hem de ticari olarak, herkes de devam eder ağabeyleri dinlemeye. Sanki ticari oldun mu bitmişsin gibi bir durum vardır, metalci tayfası arasında. Halbuki müziğini geniş kitlelere ulaştırmanın nesi kötüdür anlayamam hiç, sonra da çıkıp mevcut popüler tiplerden dem vururlar. Bırak senin beğenilerin herkesin ortak beğenisi olsun, çoğunluk yarat, herkesi popçu diye denize dökerek nereye kadar? Hakları yok bence, meyve veren ağaçlar elbette taşlanır, ama kökünden kesilmez dostlar, lütfen!!

Yazının son kısmında tekrar belirtelim ki, 25 Mart Bostancı konseri, albüm ve DVD formatında ilerleyen günlerde yayınlanacak. Türk metal severlerin sabırsız bekleyişi bir nebze de olsa son bulacak ama tabi ki herkesin temennisi, grubun yepyeni şarkılarla geri dönmesi ve bize “Metal Not Dead” felsefelerinden vazgeçmediklerini bir kez daha göstermeleri. Hatta yurt dışındaki “Mezarkabul” hayranlarını çok sevindireceklerine eminim. Unutmayın ki bazı kişiler kabul etmese de, gürültü, falan olarak değerlendirse de Pentagram müziği, Türk kültürünün özgün bir simgesidir, zira öyle olmasalardı 1999 depremi sonrasında Bill Clinton’ın Türkiye’ye geldiği vakit Türk kültürü tanıtım gecesinde sahneye çıkıp kendisine “Gündüz Gece”yi söylemezlerdi. Olay burada bitmiştir işte, herhalde kendi kendilerine çıkmadılar sahneye, belli ki devlet erkanı tarafından davet edildiler, bu yüzden yapılan tüm haksız eleştiriler (yok efendim satanistlermiş, kedi keserlermiş, gürültüden ibaretmiş bu müzik sadece falan filan diyenleredir sözüm) bilgisizlikten ileri gelir. Anadolu Metal’in daha da çok yol kat etmesi temennisiyle nice yıllara Pentagram!! Herkese final döneminde sınavlarında başarılar dilerim. Müzikle ve muhabbetle kalın efendim…

Hiç yorum yok: